3.7.08

PİLLİ DEMOKRASİ...

EĞİTİM VE DEMOKRASİ
Eğitim yoluyla aydınlanmış halk,
ulusal egemenliğin güçlenmesi
ve demokrasimizin yaşamasında tek ve gerçek güvencedir.
"Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması"
şeklinde özetlediğimiz lâiklik ilkesi ise,
Türk Devriminin vazgeçilmez bir unsurudur.
Demokratik olmanın da gereğidir.
Tarihimizde Çağdaş devlet kuran bir ulusun,
çağ dışı niteliklerden kurtulması gerekliydi.
İşte; Türk ulusunun,
çağdışı niteliklerden kurtulmak,
çağdaşlaşmak için giriştiği atılımların tümü
devrimcilik ilkesinde ele alınmıştır.
Demokrasi adına devletin, siyasal ve düşünsel hususlarda olduğu gibi
bazı iktisadi işlerde de düzenleyici rolü
prensip olarak kabul edilmelidir.
Buradaki güçlük;
devlet ile ferdin karşılıklı faaliyet alanlarını ayırmaktır.
Devletin faaliyet sınırını çizmek
ve dayanacağı kuralları tespit etmek,
diğer yandan da vatandaşın ferdi teşebbüs
ve faaliyet özgürlüğünü kısıtlamak,
devleti yönetmekle yetkili kılınanların düşünüp tayin etmesi gereken bir meseledir.
Prensip olarak devlet, ferdin yerine geçmemelidir.
Fakat, ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır.
Atatürk’e göre din,
insanların vicdanlarında yer alması gereken kutsal bir kavramdır.
Bu düşünceden yola çıkan Gazi 31 Ocak 1923′de şu sözleri söylüyordu:
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir.
Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur.
Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir.
Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.”
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine oturtulabilmesi için,
ilk önce devletin kurum ve kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.
DEVLETİN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
HUKUKUN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
EĞİTİMİN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
KÜLTÜRÜN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
demokrasi prensibinin önemli esasıdır.
Günümüzde, uluslar büyük kalabalıklardan oluştuğundan,
yönetime hep birlikte katılma olanağı uygulama açısından olanaksızdır.
Bu kaçınılmaz biçimde demokrasi uygulamasını
"temsil sistemi" ne götürmüştür.
Demokrasi her ne kadar halkın halk tarafından yönetimi
ya da çoğunluk yönetimi olarak adlandırılsa da,
çağdaş değişme ile gelişmeler ona yeni anlamlar kazandırdı.
İlk ortaya çıkan kavram, temsili demokrasi anlayışıdır.
Bu anlayışa göre halk, doğrudan doğruya kendini yönetemeyeceği için,
seçtiği temsilciler aracılığı ile yönetilir.
İkinci olarak ortaya çıkan kavram, özgürlükçü demokrasi kavramıdır.
Bu kavram, özellikle baskıların en korkuncu,
çoğunluğun baskısıdır anlayışından kaynaklanır.
Bir demokratik sistemin en önemli özelliğini başta azınlıkların,
demek ki düşünceleri azınlıkta kalanların hakları olmak üzere,
tüm insan haklarına dayalı olması gereğine dayalı bir yaklaşımı belirtir.
Çağımızda demokrasinin içi değişik ideolojiler tarafından birbirinden farklı,
dahası, çelişkili anlamlarla doldurulmuştur.
Bu bakımdan demokrasi için tek bir tanımda birleşmek olanağı yoktur.
J. J. Russeau,
demokrasinin gerçek biçimiyle hiçbir zaman var olmadığını,
var olmayacağını ileri sürmüştür.
Toplumun ekseriyetini teşkil eden büyük kitlelerin
felaketlerle ve ihanete uğratılmış vaatlerle
sürekli horlanarak yalnızca tortusu bırakılmış hayatlarını sürüyor olmaları,
kendi fıtratlarındaki potansiyellerini ihmal ederek bazı seçkin kimselere
şuursuzca bel bağlayıp kurtuluş umudunu yalnızca onlara has kılmalarından dolayıdır.
Oysa imtiyazsız ve iltimassız sosyal normları yalnızca nebîlerin öğretisinde bulabilirsiniz.
Çünkü onların insanlara sunduğu,
bütün zorba çekiciliklerden arındırılmış saf bir hayatın insan fıtratına denk düşen
kendi realitesidir.
Evet niçin?
Mutlu olabilmek için varolan temel şartlara rağmen
birey neden mutsuzdur?
Kendi içinde saklı olan " iyi ve güzel şeyleri " neden gün ışığına çıkaramıyor?
Onları alabildiğine açık olmaktan ve gelişmekten alıkoyan nedir?
Hangi bilinmez kuvvet onları
" kendi yollarına dikilen bir engel "
haline getiriyor ve kendi içlerindeki hazinelerin yine kendi içlerinde gömülü bir halde kalmasına yol açıyor?
Kaçınılmaz bir kader mi bu?
Bir çeşit alın yazısı mı?
Bu soruların cevaplarını araştırdığımız zaman
ilk olarak,
bütün yaşama biçimlerinde ortak olan özelliğin
temel bir bilgisizlik olduğunu görüyoruz.
Burada bilgisizlik olarak ifade ettiğimiz şey,
formel olarak eğitim görmemiş olmak şeklinde anlaşılan bilgisizlik değildir.
Buradaki söz konusu bilgi;
insanın kendi öz cevherine, hayatına, istikametine, saadetine, selâmetine
ve hatta bu hayatın içindeki tarz ve üslûbuna hükmedecek
ve onu hayatın bütün müşküllerine karşı donanımlı kılacak kıymet unsurlarıdır.
Günümüzde demokrasi türleri için şu ayrımı da yapma olanağı vardır.
Katılımcı Demokrasi :
Toplumun kişileri ile kurumlarıyla geniş katılımının sağlandığı demokratik yapılanma.
Özgürlükçü Demokrasi :
Bireylerin her türlü düşüncesine saygı gösteren, yasak koymayan demokrasi biçimi.
Sosyal Demokrasi :
Sosyal alanda emekçi toplum kesimlerinin çıkarlarının korunması ile üretimi artırmak yanında hakça bölüşümü de ön planda tutan sosyal, siyasi akım.
Türkiye'de, çağdaş demokratik sistemin başarıyla sürdürülebilmesi için
YASAK-lardaki
baskı mı? kural mı?
çerçevesini hassas olarak ayırdetmek ve sağlıklı kılmak,
ehliyet gerektirir.
Hepsi birbirine karışırsa veya bazılarının uygun olmayacağı inancı yaygınsa,
bu da "Pilli Demokrasi" halinde yansıyacaktır.
Türkiye'de demokrasinin tüm ilke, kural ile kurumlarıyla yerleştirilmesinin,
sürdürülmesinin gerekli olduğu görüşü
toplumun hemen hemen bütün kesimlerince kabul edilmektedir.
Pilsiz Demokratik Günler Dilerim
ALINTI